Yara…Yaratıcılık

Doğumdan ölüme kadar tüm canlıları kapsayan yaratıcılık ve yıkıcılık döngüsünde, ben bu sunumun konusunu belirlemek için ‘Dil’ ve ‘Yazı’ ya danıştım. Yaratıcılık kelimesini aldım ve tek tek yapım eklerinden ayırdım. Önce ‘Yaratıcı’ kaldı, sonra ‘Yaratı’ ve en sonunda ‘Yara’. Bir kelimeyi yıkarak çağrışımlarıma yol açmış oldum. Kökeni ‘yara’dan başlayan ‘yaratıcılığa’ uzanan bu kelime serisinin metaforunu, ’Dövme’ sanatı/yaratısı olarak belirledim.

DÖVME: Bazı simge ve resimlerin boyayla ve nedbe dokusu oluşturarak bedene işlenmesi işlemidir. Kökeni çok eski zamanlara uzanır. Dünyanın en eski dövmesini tespit etmek neredeyse imkansızdır. İçerdiği sembollerin çeşitliliği,  bir tuval gibi kalıcı olarak deriye işlenmesi, kişiye verdiği duygu -ki bu bazen acı, bazen de haz olabilir-, yapıldığı zaman, sembollerin sayısı ve büyüklüklerinin zengin çeşitliliği, 10 binlerce yıldır sergilenmeye devam etmesi, gibi nedenler  dövmeyi anlamak için merak uyandırıyor. Bu merağın izinde ilk olarak Semboller’e bakalım.

Sembol oluşturmak insana özgü asli ve ilksel bir olgudur, ancak semboller çok çeşitli ve sonsuzdur. Sembol kullanımı gerçekliğe uyum sağlamanın en önemli aracı olarak ele alınabilir. Heykel, resim ve dövme sanatları insanın ruhsallaştırmada zorlandığı yaşantıları simgeleştirmesinde ve söze dökmesinde en sık kullanılan araçlardır.

Hanna Segal, ‘Sadece sembolün gerçek içeriği değil, aynı zamanda sembollerin nasıl oluştuğu ve kullanıldığı da egonun gelişim durumunu ve objelerle uğraşma biçimini net olarak yansıtır’ demiştir. Zira dövmelerde de minik küçük sevimli figürlerden neredeyse vücudun tamamını kaplayan ürkütücü figürlere kadar büyük bir çeşitlilik vardır.

Dövme, piercing ve estetik müdahaleden farklı olarak görsel imajları içerir. Ve en içteki düşüncelerin dışa vurum aracı olarak kullanılır. Freud’ a göre (Varendok un gözlemlerinde görüldüğü gibi) rüyaların ve bilinç öncesi fantazilerin çalışılması görsel düşünmenin özelliği ile ilgili fikirler verebilir. Düşüncelerin tamamı görsel olarak dışa vurulamaz. Bu nedenle resimlerdeki yada tablolardaki düşünceler bilinçli olmanın en tamamlanmamış halidir. Görsel düşünme, bilinçdışı süreçlere daha yakındır.  Kelimelerle düşünmeden hem ontogenetik hemde filogenetik olarak daha eskidir.

Görsel imaj hemen her zaman sembolik bir anlam taşır. (Johns 1916) sembolizasyon da intrapsişik çatışmalardan kaynaklanır.

Klein (1930) , sembollerin gelişmesindeki yapıcı dürtüyü korku olarak belirtir.   Sembol oluşturma ihtiyacını tetikleyenlerin annenin vucuduna yüklenen yaralanmalardan kaynaklanan suç ve intikam korkusu olduğunu vurgular.

15 yaşındaki Ayşe, görüşmede kolunun üst, görünen bölgesine birkaç hafta önce yaptırdığı dövmeyi gösterdi. Siyah renkli bir dalga resmi. Ona ne anlam ifade ettiğini sorduğumda ‘Eski ile birlikte yeniye gitmek’ ‘Yani eskileri de katarak yeniliğe açılmak’. dedi ve ekledi ‘Annemden gizli yaptırdım, haberi olsa izin vermezdi, aslında çok canım acıdı biraz da pişman oldum.

Peki, MÖ: 3250 yılından kalan Ötzi’nin bedenindeki altmıştan fazla düz çizgi neyi ifade ediyordu. Araştırma bulguları kesin olmasa da Ötzi’nin kemik erimesi ve kemik ağrıları için dövmeye başvurduğunu gösteriyor. Dövme yaptırdığı yerler bugün ağrı için uygulanan akupunktur bölgelerine uyuyor. Yada Sibirya’da bir arkeolojik kazıda tespit edilen erkek savaşçının bedenindeki hayvan figürlerinin anlamı neydi. Belki avladığı hayvanlar, belki kahramanlığının bir nişanesi belki de totemlerinin vücudunda bıraktığı izlerdi.

Dövmenin batıdaki ismi ‘tattoo’ ‘taboo’ gibi Freud’un ‘Totem ve Tabu’da sık sık atıfta bulunduğu Polinezyalılar’dan gelir. 17. ve 18. Yüzyılda Avrupa’lı kaşiflerin Pasifik Adaları’na ve Polinezya’ya olan seyahatlerine ait notlar ve hatta Avrupa’ya getirdikleri ilkel kabile üyelerinin sergilenmesiyle başlar. Freud (1913) McLennan’ın (1869-1870), totemcilik ve dövme yapma geleneği arasında kurduğu bağdan söz eder. Bazı kızılderili kabilelerinde totem dövme olarak bedene işlenmektedir. Toteme üye olanların oluşturduğu topluluk bu şekilde  tanımlanır. Tabu dışardan zorla insana kabul ettirilen ve insanın içindeki en güçlü isteklere karşı duran alabildiğine eski bir yasaktır. Dokunmaya karşı büyülü bir yasaktır, altında yatan prensip düşüncelerin omnipotensidir. Ve bu tema Freud’un kompulsif nöroz ile diğer nöroz türleri ve paranoya arasındaki bağlantıyı tesis ettiği yerdir. Düşüncelerin omnipotensinin büyülü düşünme şeklinde ağırlıkta olduğu bütün bu durumlarda totem, dövmeye dönüşerek tabunun bir işareti haline gelir.

Beden hangi toplumsal formasyon içinde olursa olsun toplum ve birey arasında önemli bir araçtır. Beden birtakım farklı alanlar arasında bir arayüz olarak ele alınmalıdır. Zira beden biyolojik olduğu kadar sosyal, kolektif olduğu kadar  bireysel, kısıtlı olduğu kadar da serbesttir. Yani beden hem özne, hem nesne, hem aktör, hemde içinde bulunduğu sosyal ortamın parçasıdır. Bu sosyolojik bakış psikanalitik uygulamada köklerini Didier Anzieu’nun ‘Deri Ben’ kavramı üzerine geliştirdiği fikirlerde bulabilir.

Didier Anzieu, gelişimin erken evrelerinde çocuğun beninin beden yüzeyi deneyiminden hareketle kendini kendisine ben olarak temsil etmek için kullandığı şekillendirmeyi ‘Deri-Ben’ olarak adlandırır. ‘Bu ruhsal benin işlemsel planda bedensel benden farklılaştığı, şekillendirme planında ise onunla karışmış olarak kaldığı ana denk düşer’ der. Anzieu her ruhsal etkinliğin biyolojik bir işleve yaslandığını ifade eder. Deri-ben desteğini derinin çeşitli işlevlerinde bulur. Derinin ilk işlevi: Emzirmenin, bakımların, söz banyosunun biriktirdiği iyi ve doluyu içeren ve içeride tutan kese işlevidir. Dövme olarak bedenlerine sevdiklerinin isimlerini yazdıranlar, sevilen nesne yada dönemi derilerinde sembollerle gösterenler, derinin bu işlevini simgeleştiriyor olabilir mi?

Derinin 2. İşlevi: Dışarıyla sınırı işaret eden ve dışarıyı dışarıda bırakan arayüz, varlık yada nesne. Ötekilerden gelen açgözlülük ve saldırıların içeriye sızmasından koruyan engel. Bu işlevi ilkel kabilelerde dövmelerin hastalıklardan ve kötü ruhlardan korunmak amacıyla yapılmasını sağlayabilir mi? Yada günümüzde iyi şans getirdiğine inanılan sembollerin deriye işlenmesi yine aynı amaca hizmet ediyor olabilir mi?

Derinin 3. İşlevi: Ağızla birlikte ve en az onun kadar ötekilerle iletişimin anlamlı ilişkilerin kurulduğu bir yer ve bunun birincil bir aracı: Üstelik bu ilişkilerin bıraktığı izlerin kaydedildiği bir yüzey. Bu işleve karşılık kabile üyelerine ait ortak dövmeler yada  rockcıların bedenlerine yaptırdığı benzer simgeler geliyor olabilir mi?

Dövmeyi diğer beden modifikasyonlarından (piercing ve estetik müdahaleler) farklı kılan önemli bir özellik verdiği acıdır. (Le Breton’un (2010: 27) ifade ettiği gibi) Bireyin isteyerek çektiği acılar varlığın doğrulanmasının bir yoludur. Acı bedeni yok etmeye değil var etmeye yaşamı güvence ve huzur içinde tutmaya yönelik olarak deneyimlenmektedir.

Öte yandan ağrı ve acı çekmekten kaynaklanan bir mazoşistik kazanç durumu vardır. Bu da dövmenin dürtü tatmin etme mekanizmasını bir nevi aktive ettiğinin göstergesidir.

50 yaşındaki Fatma Hanım, -sanki Breton’u doğrularcasına- dövmesinin verdiği acıdan bahsederken şunları söylüyor: ’Çok acılar çektim. Şu anda acı çekmediğim için belki acıyı hissetmek için yaptırdım. Zaman zaman acaba vücut acıya alıştı, acı mı istiyor? diye düşündüm’. Derken bu konudan bahsetmiyor olsa gerek.

Freud ‘Ego, ilk önce ve en önemlisi vücutsal egodur; Sadece bir yüzey antitesi değil aynı zamanda yüzeyin projeksiyonudur’ der. Gaddini (1981) cildi frajil koruyucu bir sınır olarak görür. Bebek gelişimin erken evrelerinde yaklaşık ilk yılın 2. yarısında annesinden kopma ve ayrılma ile meşguldür, buna bir geçiş objesinin keşfi de eşlik eder. Tam da bu gelişme anında psişik bir yol engeli gelişimin ilerlemesini engellerse: örn: Anneyle ilişkide bir bozukluk olursa problem kendini, atopik dermatit olarak somatik patoloji şeklinde cilt üzerinde gösterir. Gaddini dermatiti sınır yapan cildin yüzey altındaki içeriği kapsayamayıp koruyamadığı bir defans mekanizması olarak yorumlar. Bundan dolayı ötekine bağlanma ihtiyacı sabit ve kaçınılmaz olur. Fakat öteki sadece kendinin sınırı olarak işlev görür. Oysa başarılı bir seperasyon sınırsız bir dış boşlukla sınırlı bir iç boşluğun kavramlaştırılmasıdır.

(Hewilt ve ark 1997) Ağrılı bir şekilde cilde mürekkep enjeksiyonu, görsel imajın tamamen ortaya çıkmasından önce, iyileşmek için günler veya haftalar gerektiren ciltte hasara (dermatite) yol açan bir işlemdir. Hasarlanan cilt İyileşme periyodunda merhem uygulanması gibi yöntemlere ihtiyaç duyar. Bu bağlamda, dövme yaptırmak, erken dönemdeki eksikliği kompanse etmek ve temsil etmek olarak görülebilir.

McDougall’a göre, (1989 p183) ) Ağrılı duyusal uyaran fiziksel bütünlüğü sağlamlaştırmaya yardım eder.  Acı çeken vücut geçiş objesi olur ve bu şekilde bakım verenle ilişkiyi sağlamlaştırır. Burada vurgu acı çeken vücudadır. ‘Acı çekmeyi bırakırsam annem benim varlığımı bile unutabilir’.

Hirsch (1989 p310) Kendine hasar vererek vücutla aktif uğraşmanın, seperasyon ve simbiyoz anksiyeteleri tarafından tetiklenen borderline psikotik gerilimlerin ve boşluğun üstesinden gelme çabalarına, yardımcı olabileceğini belirtir. O da vücudun geçiş objesi olduğu konusunda McDougall’la hemfikirdir.

Oysa, Winnicott’a göre (1953), geçiş objesi bebeğin ilk ‘bana ait değil’idir. Battaniye veya herhangi bir şey memenin semboliğidir. Bununla birlikte sembolik değeri gerçek değerinden fazla değildir. Gerçek olsa da meme (veya anne) meme anlamına gelen (anne) kadar önemli değildir. Bu bağlamda Winnicot’un potansiyel boşluk tanımlaması sembol ve sembolize edilen arasındaki boşluktur. Ve dövmeler balonun yüzeyinden hava kaçmasını engellemek için uygulanan, hayali imaj yamalar olarak işlev görür. Yine ona göre dövmede  geçiş objesi, yaratılan figürdür. Ancak kişinin vucudunda kalıcı nitelikte olması sebebiyle,  geçiş objesi oluşturmada dövmelenmek  başarılı bir girişim değildir.

Dövme işlemi, perversiyonun psikodinamikleriyle ele alınabilir mi? Perversiyonda, bilinçdışı dinamiklerin altında yatan temel etken anneyle erken ilişki dönemindeki deneyimlerle ilgili olarak, nesnenin kendini yemesi yada yok etmesi korkusudur. Aynı zamanda birlik ve yakınlığa büyük bir özlem vardır. Bu uzlaşmaz çelişki ya agresyon cinsel sadizme dönerek yada yok olma isteğini kontrol etme isteğine dönüştürerek çözülür. Dövme işlemi bir nevi perversiyon formu olarak görülebilir. Ancak  önemli bir fark dövmede kişi terkedilme ve yokedilme korkusunu  büyüsel yolla -bir nevi sihir gibi – üstesinden gelmeye çalışır.

Anzieu’nun ifadesinde ise mazoşist acı, ikincil biçimde erotize olmadan ve cinsel yada ahlaki mazohizme yol açmadan önce, yürümenin ayna evresinin ve sözün öncesinde, anne yada ikamelerinin fiziksel aşırı uyarımları yada yoksunlukları arasında, dolayısıyla bağlılık gereksiniminin doyumları ve düş kırıklıkları arasında, ani yinelenen ve neredeyse travmatik gidiş gelişlerle açıklanır.  

            Vücudundaki dövmelerin devamını getirmeye kararlı 27 yaşındaki Hasan’ın kendi ifadesi buna örnek oluşturabilir mi?

-Beni kimse engelleyemez. Yani niye engelleyeyim ki kendimi biri bana ‘yapma’  dedi diye, Annem istemiyor ama ben devamını yine yaptıracağım. Ben hep şunu söylüyorum, hayatta bir felsefem var; bugün bana hayatımda problem çıkartan, sürekli önüme taş koymaya çalışan sürekli beni bir şeylerden mahrum etmeye çalışan, doğru yada yanlış olsa da yazmamı engelleyecek biri olsun, onu bile reddederim. Çünkü ben varım.

Bu açıklama, aynı zamanda mazoşizmin kökensel fantazisi olan şu iki temsile örnek verilebilir mi?

  1. Çocuğun ve annenin aynı deriye, ortak yaşam birlikteliklerini şekillendiren deriye sahip olması.
  2. Çocuğun kopuş ve özerklik kazanma sürecinin bu ortak deride bir kopma ve yırtılmaya yol açması.

            Deri-ben öncelikle narsisistik yönde geliştiği zaman, ortak bir deriye ilişkin kökensel fantezi sağlamlaşmış olur. Ve yaralanabilir olmayan bir deriye ilişkin ikincil fanteziye dönüşür ki ayırt edici özelliği bitişmiş çifte iç yüzeyidir. Deri-ben daha çok mazoşist planda geliştiği zaman ortak deri koparılıp alınır ve yaralı deri olarak fantazileştirilir.

Bazı durumlarda  dövme işleminin 2 fazda oluştuğu gözlenir: Birincisi dövmelenmek için regresif ve acil bir istek başlar, kaygı ve gerginlik duygularından köklenir, bunu dövmenin motif ve somut tasarımının planlanması takip eder. Göreceli bir sakinlik sağlayan gerilimin giderilmesi ancak işlemin sonlanmasından sonra olur.  Dövme işlemi böylelikle regresyon periyodunun sonunu belirleyen bir tür mihenk taşı olur. Ve aynı zamanda sembolize edici ilerlemenin kalkış noktasıdır. Dövme makinasıyla dakikada 5000 noktaya mürekkep enjekte edilmesi, sanki bu zorluğu vurgular.

Aryan’a göre dövmeyi yapan kişi sadist bir cinsel ilişkideki dominant partner rolünü oynar. İstenilen dozda ağrıya yol açan ve verilen doz kendi tarafından düzenlendiği için kontrol ihtiyacını tatmin eden dövmeciye sığınılır.

24 yaşındaki Murat’ın ifadesi şöyle: ‘Yaptırılan her bir dövme , 7-8 ay rahat  kafa demek. Çığlık yani… diyorum ya işte ifade yani….. Sinirlendiğinde bir yere vurmak istersin, duvara yumruk atarsın, bunların hiçbirini yapmayıp bir dövme yaptırsan yaklaşık bir 7-8 ay daha insanlar seni sinir edebilir’.

Dövme aynı zamanda toplumca kabul gören bir exhibisyonizm elemanıdır. Yaptırma ihtiyacını makul hale getiren sebepler;  kişinin paranoid pozisyona regresyona karşı savunması ve Depresif pozisyona yol araması dır. Belki de bu sebepler, regresyona yol açan durumlarda veya ergenlik döneminde  kişilerin neden dövmeye başvurduklarını açıklayabilir.

Bir resmin bin kelimeye eşdeğer olduğu söylenir. Resim kelimelere göre daha geniş bir yorum alanı sağlar. Resimler saklı anlamları iletmek için ideal ortamlardır.  Böylelikle dövmenin görsel imajı iç çatışmanın bilinçdışı bir temsilidir. Bu bağlamda histerik bir semptoma benzer. Ancak değişken ve çeşitli histerik semptomlara göre dövme sabittir. Ve durağandır.  (H. Bradback 2005)

Freud, 1905’den itibaren deriyi erojen bir bölge olarak tanımlar. ‘seyretmek-ve – kendini sergilemekten kaynaklanan hazda göz erojen bölgeye tekabül eder. ‘Oysa cinsel dürtünün acı ve zulüm gibi bileşenleri söz konusu olduğunda bu rolü deri üstlenir’ der. Deri bedenin bazı bölgelerinde duyu organları biçiminde farklılaşır. Başka bir deyişle deri, erojen bölgeye dönüşmüş olur.

26 yaşındaki Seda, Freud’u doğrularcasına şöyle söylüyor: Dövmelerimi yaptırdıktan sonra şey hissettim…çok güzel oluyor. İnsanların görmesi de hoşuma gidiyor aslında. Çok dikkat çekiyor. Bir de ben sıradan olmayı sevmiyorum. Sıradışı olmayı daha çok seviyorum.

Dövme, bazen anı nitelikli olabilir. Kaybedilen kişi ile bağlantının sürmesini ve sürekli anımsanmasını sağlar. Bedenin açık ve görünen bir bölgesindeyse, sürekli bir anımsanma, bedenin örtük bir bölgesindeyse giyinirken ya da istenilen anda görülen bir simge ve anımsanan bir anı olur. Sürekli anımsama bir yandan unutarak bastırma, yer değiştirme ve yüceltme olanağını kısıtlarken, bir yandan kaybın tümgüçlü bir biçimde kontrol edildiği yanılsamasını yaratır.

28 yaşındaki Filiz, ‘Teyzem vefat etti yaklaşık 3 sene önce … bileğimdekini de ondan sonra yaptırdım. Bundan dolayı çok mutluyum. Hep şöyle geliyor bana bileğimi böyle kalbimin üstüne koyduğumda çok daha yakınmışım gibi geliyor’.

Tarihsel süreçte, ilkel toplumlarda, dövmeler, bireysel bir kimliğe işaret etmekten çok toplumsal kimliğin işareti olmuştur. Ergenlikten erkekliğe geçiş, cesaret ve güç gösterisi, kötü ruhlar ve hastalıklardan korunma, kutsanma, toplumsal aidiyet, güzellik çekicilik kazanma gibi amaçlarla kullanılmıştır.  Ancak  günümüzde bedenler daha az itaatkardır. Mutlak ve tek bir doğrunun egemenliğinden ziyade yoruma açık durumsallıklar içerisinde olgulara yaklaşmak, gerçekliği kendi bütünlüğü ve özgünlüğü içinde ele almak  söz konusudur. Beden bu karşılıklı etkileşim alanında içinde bulunduğu dönemin toplumsal ve kültürel özelliklerinden etkilenmekte ve bunları yansıtmaktadır. Dolayısıyla yüzyıllardır kullanılan Dövme figürleri de bu değişimlerden nasibini alır.  Günümüzde dövmeler, kişilerin kendi tasarladığı, daha öznel ve oldukça fazla simgeyi barındırır hale gelmiştir. Bilinçdışından kaynağını alan bilince ulaşan ardından da eyleme dönerek cilde kalıcı resmedilen figürler, toplumsal değişimleri de içlerinde barındırabilmektedir.

Tüm bu süreçlerde dövme yaratısının hakettiği şüphesiz ki anlamaya çalışmaktır. Analitik çalışma ruhsal bir arkeolojik çalışmaysa eğer insanoğlunun kendisine açtığı yaraya semboller katarak, bir yandan yıkıcı öte yandan yaratıcı bir eylem olan ‘dövme’ oldukça değerli bir eserdir.

KAYNAKÇA

1- Aksüt Dönmez, D. (2015) ‘Tendeki Desen: Dövme’, National Geographic Dergisi, Doğuş Yayın Grubu, İstanbul, 167:54-55.
2- Freud, S. (1913) Totem ve Tabu, Çev. Akın Kanat, İlya Yayınları, İzmir, 2003.
3- Anzieu, D. (1995) Deri-Ben, Çev. Nesrin Tura Demiryontan, Metis Yayınları, İstanbul, 2005.
4- Winnicot, D. (1971) Oyun ve Gerçeklik, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yayıncılık, İstanbul, 2007.
5- Rank, O. (1988) Doğum Travması, Çev. Sabir Yücesoy,  Metis Yayıncılık, İstanbul, 2001.
6- Ertan, C. (2017) Dövmeli Bedenler, Phoenix Yayıncılık, Ankara, 2017
7- Köşkdere, A. (2016) Totem ve Yas, Psikanaliz Yazıları, Psikanaliz ve Tarih, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, Sonbahar 2016
8- Çavdar, E. (2016) Dövme Tarihi, İstanbul,
9- Karacaoğlan ,U. (2011) Tattoo and Tabu: On the meaning of tattoos in the analytic pricess, Germany

Eylül 2021 tarihinden itibaren;

12 yaş üstü ergenler için
psikiyatri/psikoterapi,

Erişkinler için
analitik yönelimli psikoterapi/psikanaliz
hizmeti verilecektir.