Stres, gerek fiziksel gerekse ruhsal ve sosyal açıdan olabilen zorlanma durumlarını içerir.  Büyüme ve gelişimi sırasında çocuklar ailelerinin ve ailelerinin içinde bulunduğu sosyal çevrenin yaşadığı, tüm streslerden etkilenirler. Ayrıca kendi fiziksel rahatsızlıkları ve aile bireyleri arasındaki ilişkilerin bir sonucu olarak da stres doğabilir. Stres kelimesini günlük hayatta sıklıkla kullanırız, insanların duygusal olarak zorlanmaları, başarısızlıkları, kişiler arası ilişkileri, çevrenin etkileri ile strese girebildiğini ve sonucunda da birtakım davranış değişikliklerinin, vucutta bazı rahatsızlıkların ve depresyonun gelişebildiğini biliyoruz. Özellikle çocuklarda strese yol açan sebepler erişkinlerden farklı olabiliyor, Örneğin her gece oyuncak bebeği ile yatan küçük bir kız çocuğu onu kaybettiğinde büyük bir sıkıntı yaşayabiliyor. Bir  erkek çocuk için futbol topu herşeyden daha değerli olabiliyor.

            Klinik deneyimler ve araştırmalar bebeklik, çocukluk ve ergenlik gibi farklı gelişimsel düzeylerde bazı  kaygıların  yaygın olduğunu göstermiştir (1). Çocuklarda stres durumlarının başlaması ve artması sıklıkla stresli yaşam olaylarının etkisiyle olmaktadır.  Çocukların bu olaylara verecekleri tepkiler yaşlarına, muhakeme yeteneklerine, sosyal desteklere, kişilik özelliklerine göre değişiklik göstermektedir. (1)

Çoğu araştırmacı duygusal ifadelerin yaşla değiştiğini öne sürer. Oysaki bazı duygulanım dışa vurumları doğuştan vardır. Diğerleri ise gelişimin ilerki dönemlerine kadar açığa çıkmazlar. Yaşamın ilk yıllarında duygusal cevaplar daha aşırı, kontrolsüz ve güçlüdür, çocuk sosyalleştikçe duygularını kontrol etmeyi öğrenir.

Çocuk, kendisi, ailesi, yaşıtları,  okul veya geniş sosyal çevre ile ilişkileri sonucu fiziksel, davranışsal yada eğitimle ilgili problemler yaşayabilir. Örn: Bale derslerinden nefret eden yada matematik öğretmenini sevmeyen bir kız çocuk okula gitmeden önce mide ağrıları geçirebilir (2).

Çocuğa ait stres etkenleri:

– Akut yada kronik hastalıklar

– Vucut deformiteleri ve sakatlıkları

– Zeka düzeyi ile ilgili sorunlar

– Çocuğun kişilik özellikleri

Ailesel faktörler:

– Anne yoksunluğu

– Parçalanmış aileler

– Ebeveynlerin hastalıkları, çocuğa karşı sergiledikleri tutumların özellikleri

– Evlat edinmiş aile olma

– Ebeveyn kaybı

Çevre ile ilgili faktörler:

– Kısıtlı sosyal destek sistemleri olan sosyokültürel ve ekonomik düzeyi düşük çevre.

– Okul yaşamı

Görüldüğü gibi çocuk ve gençlerde birçok stres etkeni var. Bunların bir kısmı aile içi etkileşimler ve dayanışma ile kolaylıkla ortadan kaldırılabilecekken diğer bir kısmında aileler kendilerini çaresiz hissedebilirler. Bu aşamada ailelerin çocuk yada gencin stresini tanıması, ona destek olması  gerekmektedir. Bu şekilde yardım edemediğinde bir ruh sağlığı hekimine başvurması çocuk ve genç için önemli adımlar olacaktır.

            Çocuğun akut yada kronik hastalıkları: Çocuk, genç yada erişkin olsun insanlarda  görülen tüm fiziksel hastalıklar ruhsal sağlığı da etkilerler. Uzun süreli hastahanede yatma çocukların gelişim dönemlerinde gerilemeye yol açar. Örn: tuvalet terbiyesi almış bir çocuk hastahaneye yattıktan sonra altını ıslatmaya başlar, bebeksi davranışlar ve tedaviye uyumsuzluklar gösterebilir(1).

Çocuğun hastalıklardan etkilenişi hastalığının kısa yada uzun sürmesine, çocuğun yaşına, ailenin tutumuna, hastalık sonucu sekel kalıp kalmamasına göre değişir. Çocuğun hastalanışı ile birlikte ana babalar oldukça üzülür endişelenir, çocuğun daha çok üzerine düşep ve bebeksi davranışlarını besleyebilirler,  bu tutum olağandır çocuğun bu tür ilgiye ihtiyacı artmıştır, fakat bu   ilgi aşırı olduğunda çocuğun  tedirginliği artabilir, kendisini daha çok hasta hissedebilir.  Yine çocuk bu ilgi artışını kendi yararına kullanmaya başlayabilir ve isteklerinin sonu gelmeyebilir.

Vucut deformiteleri yada sakatlıkları: Çocukluk felçleri kalça çıkıkları yüzde biçim bozuklukları gibi anomaliler aile için sürekli üzüntü kaynağı olmaktadır.  Gelişen sakatlıklar hem bedenin çalışmasını kısıtlarlar, hem de çirkin görünüm nedeniyle sorun yaratırlar. Bu durumlarda ailenin  hastalığı gerçekçi olarak benimsemesi  çok güçtür. Ana babalar çocuğun durumundan kendilerini sorumlu hissedebilirler, kendilerini suçlu görebilirler. Acıma ve suçluluk duygusuna kapılarak  çocuğu aşırı kollayabilir yada  kendilerini çocuğa adayabilirler.  Bu şekildeki aşırı kollayıcı ana baba tutumu sıklıkla çocuğu daha da kısıtlayıp çocuğun hastalığına rağmen yapabileceklerini engelleyebilir. Böyle yetişen çocuk kendini olduğundan daha güçsüz ve çaresiz görebilir ve ana babaya bağımlılığı daha da artabilir (4).

Ana babaların acıma ve kollama duyguları oldukça doğaldır, fakat aşırı olmamalıdır. öncelikle çocuğun yeteneklerini iyi değerlendirmelidirler, bu yeteneklerin olanaklar ölçüsünde  işlenmesi yoluna gidilmelidir. Örn: Ayakları iyi çalışmayan bir çocuğun el becerileri  geliştirilmeye çalışılabilir, eğitimi devam edebilir, ana baba çocuktan  birşeyler beklediğini belli etmelidir. İşe yaradığını görmek  kadar bir sakatı mutlu eden başka bir şey yoktur. Başkalarına yük olmadığını görmek ve işe yaradığını hissetmek insanın  kendisine olan saygısını artırır (4).

Ebeveyn kaybı: Oyun çağı çocuğu için ölüm korkusu yetişkinlerin ölüm korkusundan değişiktir. ‘beni üzersen hastalanır, ölürüm, annesiz kalırsın ‘ diye sindirme yolunu seçen anneler çocuktaki bu korkuyu iyice pekiştirirler Bu şekilde çocuk sevdiklerinin ölümünü  de kendisine yönelmiş bir ceza bir sevgisizlik belirtisi olarak düşünmeye başlayabilir.

          Küçük çocukların yas tutmaları yetişkinlerdekinden farklılık gösterir. Çocuk yetişkin gibi uzun süre çok kısıtlı ve acılı kalamaz. İçinden ne kadar yaslı olsada yaslı görünmeyebilir.   Bazı çocuklar çok farklı olarak evde yas olmasına rağmen bunun tersine  sevinçli ve canlı görünebilirler bu durum da çocuğa uygulanacak davranış çok önemlidir. Böyle davranmasının sebebi  kendisine büyük bir darbe olan ölümü inkar etmedir. Çocuk ölümü yaptığı yaramazlıkların ve kötü çocuk olmasının cezası olarak düşünebilir. Normal yas sürecinde yeterli duygusal paylaşımlarla çocuk yasını dolaylı yollardan yaşayabilir.

Eğer çocuk ölen ebeveynini hiç görmediyse, yada yeterince tanımıyorsa, ölen kişinin resmi gösterilerek onunla tanışması, onunla konuşması, ölen kişinin özellikleri, yaşamış olsaydı çocuğu çok seveceği gibi mesajlarla ölen kişinin ailedeki yeri korunmalıdır, bunun aksine çocuğun üzüleceği düşünülerek ölen kişi hakkında hiç konuşulmaması, onunla ilgili konuların kapatılması, çocukta kaybın verdiği üzüntüyü ve yoksunluğu artıracaktır.

Sonuç annenin yada babanın boşluğunu kimin doldurduğuna, çocuğun onlarla kurduğu ilişkiye bağlı olacaktır.

 Parçalanmış aile: Boşanma öncesindeki dönem ana ve babaların çocukların gereksinmelerine  duyarsız oldukları bir  dönemdir. Çocuğun aklı karışmıştır, tedirgindir. Kimsenin kendisini sevmediği düşünmediği duygusuna kapılmıştır. Ortalıkta kalmamak için anne yada babasından birinden vazgeçmesi gerektiğini düşünebilir.  Çocuk anne  ve babasının geçinememeleri ve boşanma kararına varmalarından kendisini sorumlu tutabilmektedir, kendisi için vazgeçilmez iki varlığın onu sevmedikleri için ayrılmaya kalktıklarını düşünebilir. Eşlerin boşanma öncesi çocuklar nedeniyle olan tartışmaları çocukların bu duygularını pekiştirebilir (4).

Kavgalı gürültülü tedirgin bir ailede yaşamaktansa ana babadan biriyle oturmak çocuklar için daha iyidir  diye düşünmekteyiz. Gözlemlerimiz mutsuz ailelerde daha büyük oranda sorunlu çocuklar yetiştiğini doğrulamaktadır. Çocuğun gelişimi sırasında ihtiyacı olan sağlıklı anne ve sağlıklı babadır, boşanmadan sonra ebeveynler çocuklarına karşı sorumluluklarının bilincinde olmalıdır ve anne baba olarak görevlerini ihmal etmemelidirler.  Boşanma sonrasında hem ana hem baba ile düzenli, tutarlı ve sürekli ilişki sürdürebilen çocuk ve gençlerde ileri yaşlarda ruhsal uyumsuzluklar daha az görülmektedir (3).

Çocuklarda ana baba ayrılığına bağlı olarak ortaya çıkan ruhsal belirtiler çok çeşitlidir. Huysuzluk, hırçınlık,  tedirginlik, saldırganlık en sık gözenenlerdir.  Boşanma çocukta ruhsal dengesizlik yaratan tek bir olay olarak düşünülmemelidir.

Okul Yaşamı: Günümüzde eğitim ve öğretimin çocuk ve gençler için bir yarış pistine benzemesi, eğitim programlarında oluşan sık değişiklikler, bu sahanın  ekonomik bir sektör haline gelmesi gibi bir çok nedenlerle okul bitirmek, okulda başarı sağlamak, daha iyi eğitim alacağı düşüncesiyle girmek istenilen okullara ait sınavları kazanmak okul çağındaki çocuk ve gençlerin  ve ailelerinin tek amacı olabilmektedir  Bu alanda başarısızlık başlıbaşına strese sebep olduğu gibi çeşitli streslerin sonucu olarak da başarısızlık gelişebilmektedir.

Başarısızlık neye göre ölçülmelidir. Çocuklarımızdan beklentilerimiz neler? bize ait bu beklentiler çocuğumuza ne kadar uygun? çocuğun sahip olduğu özellikler,  yetenekler neler? çocuk yada gencin kendisine ait istekleri ve düşünceleri neler? gibi bir çok konu aileler tarafından irdelenmelidir. Burada çocuğun anne ve babasına benzer yönleri olmasının dışında tamamiyle kendine özgü, yetenekleri, ilgileri ve  beklentileri  olan bir birey olduğu gerçeği zaman zaman gözden kaçabilmektedir.

Ayrıca ders yanında çocuğun ve gencin molalara ihtiyacı vardır. Boş zamanlarını değerlendirmek için spor yapması, müzik, resim,  fotoğraf gibi çeşitli sanat dallarında  çalışması da aile tarafından çocuğun ilgileri doğrultusunda desteklenmelidir. Evde ailenin bir ferdi olarak  sorumluluk verilmesi,  düşüncelerinin dinlenmesi, aileye ait kararlarda fikrinin alınması çocuklar özellikle de gençler için büyük önem taşımaktadır.

Aile içinde duygusal ve sosyal etkileşim açısından başarılı bir çocukluk dönemi geçiren birey ergenlik dönemi sorunlarını daha kolaylıkla çözebilir.

Özet olarak stres sonucu gözlenebilecek olan problemler:

  • Çocukta gerileme, Örn: altına idrarını kaçırma, bebek gibi davranma, uyku ve yeme problemleri
  • Depresyon
  • Sinirlilik, çabuk öfkelenme, karşıt davranışlar
  • Yalnızlık hissi, konuşmak istememe, özgüvenin azalması
  • Vucudunda birtakım hastalıklar Örn: Saç dökülmesi, deri renginde değişimlerin olması, kronik kabızlık
  • Okul korkuları, okulda başarısızlık.
  • Madde kullanımı ( alkol, sigara, esrar, eroin vb. )
  • İntihar girişimi
  • Suç işleme
  • Evden kaçma

Bu durumda öncelikle stresin kaynağına inmek gereklidir.

Büyüme ve gelişimleri sırasında çocuklar pek çok stres etkeni ile karşılaşır. Yeni bir kardeşin doğumu, okula başlama, ana baba tutumu arasındaki farklılıklar gibi sayılabilecek pek çok etken vardır.

Çocuk kendisini zorlayan bir durum karşısında sıklıkla bir önceki gelişim düzeyine iner, Örn: Aslında yemek yemeği öğrenen bir çocuk, annesinin yedirmesini isteyebilir yada geceleri altını ıslatmaya başlayabilir. Bu tür davranış şekilleri erişkinler tarafından şımarıklık şeklinde algılanabilmesi bakımından önemlidir.

Çocuk depresyona girebilir, bu durumda çocuk düşünceli görünebilir, isteksizlik, yersiz ağlamalar, gece korkuları, okul korkuları, güvensizlik, yalnızlık hissi, çabuk sinirlenmeler, karşıt davranışlar gelişebilir. Bu tür değişiklikleri farketmek çocuğunu tanıyan ebeveyn için güç değildir.

Poliklinik ortamında sıklıkla karşılaştığımız durumlardan biri de uzun süreli tedavilere rağmen iyileşmeyen saç dökülmesi, kirpik dökülmesi, deri renginin solması, kabızlık  gibi kökeninde psikolojik etmenler olan hastalıklardır. Bu durumlarda hastalık etkeni olan stres her zaman kolaylıkla gözlemlenemeyebilir, aileler her şeyin normal olduğunu ifade eder, fakat çocuk tedavi olmamıştır. Bu tür hastalıkların tedavisi uzun sürelidir, çocuğun yaşadığı ortamı tanımak, ayrıntılı olarak geçmiş hikayesini almak, çocukla sağlıklı bir ilişki kurmak gereklidir. Bu sebeple Üniversitede Deri hastalıkları, mide bağırsak sistemi hastalıkları, sinir hastalıkları, ruh sağlığı ile ilgilenen birimler yakın ilişki içinde bulunur.

Stresin çocuk ve gençlerdeki bir diğer görünümü de suç işleme şeklinde olabilir. Suç işleyen çocukların ailelerinde baskılı eğitim, sevgi yetersizliği, güven vermeyen ilişkiler, geçimsizlik gibi özellikler dikkati çekmektedir. Birçok araştırmada  aile içi yaşamın ve ilişkilerin  çocuk suçluluğunda temel nedenler olduğu kanıtlanmıştır.

Bunların yanında gençlerde görülen bu tür davranış bozuklukları tepkisel olabilir, örneğin boşanmadan veya bir ölüm olayından sonra ortaya çıkabilir. Burada gencin ruhsal travma  ve depresyonu söz konusu olabilmektedir. Bu olumsuz davranışıyla ailesine yardım çağrısı yapmakta ve ailenin ilgisini  üstüne çekmeye çalışmakta olabilmektedir

Özellikle ülkemizde genç kızlar daha çok denetlenir,  baskı altında tutulur, onlar başkaldırınca öfkelerini dışa değil sıklıkla kendilerine yöneltirler. Bu çağda intihar girişimi  erkeklere göre kızlarda çok yüksek orandadır. Evden kaçma, yada sorumsuz cinsel ilişkilere girmek de genç kızların başka bir başkaldırma yolu olabilir

 

 

 

KAYNAKLAR:

 

1- Lewis M. , CHILD AND ADOLESCENT PSYCHIATRY A Comprehensive Textbook, Second Edition, Williams & Wilkins, Baltimore, Phıladelphıa, London, Paris, Bangkok, 1991.

 

2- Hull D., Johnston D. I., ESSENTIAL PAEDIATRICS, Second Edition, Churchıll Lıvıngstone, Edinburg, London, Melbourne ve Newyork, 1987

 

3- Yörükoğlu A. AİLE VE ÇOCUK, Özgür Yayın Dağıtım 4. baskı, İstanbul, 1992, Sy102-115, 212-219.

 

4- Yörükoğlu A. ÇOCUK RUH SAĞLIĞI, Özgür Yayın Dağıtım 20. basım, İstanbul, 1996, sy247-277.

 

 

 

 

 

 

 

 

Eylül 2021 tarihinden itibaren;

12 yaş üstü ergenler için
psikiyatri/psikoterapi,

Erişkinler için
analitik yönelimli psikoterapi/psikanaliz
hizmeti verilecektir.