Suçluluk ve utanç konusunu ele alırken, bu duygulara kaynak oluşturan ruhsal gelişim süreçlerinden bahsetmemek imkansız. Bu nedenle sunumuma utanç ve suçluluğun temellerinin atıldığı mekanizmalardan başlayacağım. Daha sonra ergenlik döneminde bu duyguların yaşadığı evrimi ve son olarak da ergenlik döneminin cinsel özelliklerine değineceğim.
Utanç ve suçluluk duygularının gelişiminde üstbenlik ve benlik idealinin işlevlerini ele almak kaçınılmaz.
Freud’a göre üstbenlik ödip kompleksinin sonuçlanması ile 5-6 yaşlarında oluşur. Anne babanın çocuğun ensestsel arzularını gerçekleştirme eğilimlerini yasaklaması sonucunda benliğin bünyesinde ahlaki zorunluluklar ve yasaklar bölümü oluşur. Ödip sırasında içselleştirilen anne baba yetkesi Benliğin bir bölümünün ayrışmasına ve psikanalizin Üstbenlik adını verdiği düzlemin oluşumuna neden olur. Burada önemli olan çatışmanın yasayla ensest arzusunun gerçekleşmesi arasında olmasıdır. Yani yasaklanan arzunun kendisi değil, arzunun gerçekleştirilmesi, doyuma ulaştırılmasıdır. Bu durum benliğin içinde bir bölünme olduğunu göstermektedir. Benliğin bir bölümü arzulamayı sürdürecek, diğer bir bölümü ise yasaklayıcı ebeveynle özdeşleşecektir. Üstbenlik doyumun yasaklanmasını, olanaksız arzunun sürdürülmesini ve benlik bütünlüğünün korunmasını sağlar. Üstbenliğin bir bölümü, ahlaki bilinç, eleştirel bilinç ve ideal değerlerin üreticisi bilinç olarak bilinçli olacaktır. Bu bölüm sadece ensest yasağının değil, anne babanın tüm eleştirilerinin ve giderek tüm toplumun eleştirilerinin Benlik içine sindirilmesinden oluşur. Yargılama, eleştirme ve örnek oluşturma işlevleri ile insanın bireysel ve toplumsal iyilik durumunu hedefleyen din, sanat ve ahlakın temellerini oluşturarak iyi olma haline katkıda bulunur. Bilinçdışı olan bir başka Üstbenlik ise yırtıcı acımasız özellikleriyle insanı kimi zaman kendine kimi zamanda çevresine karşı en acımasız suçları işlemeye iter.
Kabul edilen üst benlik görüşüne göre, oidipus karmaşası hafiflemeden, yani yaşamın beşinci yılına kadar üstbenlik harekete geçirilemez. Oysa Melanie Klein yaşları 2 yıl 9 ay ile 4 arasında değişen hastalarında üstbenliğin bir süredir tamamen işler olduğunu gözlemiştir. Erken gelişen bu üstbenlik daha büyük bir çocuğunkine yada yetişkini kıyasla belirgin ölçüde daha sert ve zalimdir ve küçük çocuğun zayıf benliğini ezebilecek güçtedir.
Melanie Klein, Üstbenliğin, temelde kaygı uyandırma işlevi üstlendiğinde, benlikteki şiddetli savunma mekanizmalarını yardıma çağırdığını ama çocuğun sadizmi azaldığı ve üstbenliğinin karakteri ve işlevi daha az kaygı ve daha çok suçluluk duygusu uyandıracak şekilde değiştiği anda ahlaki ve etik tutumun temelini oluşturan savunma mekanizmalarının faaliyete geçtiğini ve çocuğun nesnelere önem vermeye başlayıp toplumsal duygularla uyum gösterdiğini belirtmiştir.
Piers utancı Benlik İdealine, suçluluğu Üstbenliğe bağlamaktadır. Freud Benlik İdealini Üstbenliğin bir işlevi gibi görür. E. Jones, (1927) yasaklayıcı ve bilinçdışı olanın Üstbenlik, bilinçli ve koruyucu olanın Benlik İdeali olduğunu söyler. Nunberg (1932) Benlik İdealinin sevilen nesnenin kaybı korkusu ile içgüdüsel doyumdan vazgeçme sonucu ortaya çıktığını, sevilen nesnenin Benlik tarafından içselleştirildiğini Benliğin bir parçası olduğunu belirtir. Üstbenliğe korku duyulduğundan itaat edilirken, Benlik İdealine aşk sonucu itaat edilir.
- Jacobson ise, benlik İdealinin annesel kaynağı olarak, anneyle birlikte sahip olunan ve sonradan yitirilen birlikteliği görür. O nesneyle birleşerek, onu içine alarak mutlak birlikteliğe geri dönme arzusu yaşam boyu cinsel ilişkinin hedefi olarak bile gündemdedir.
Benlik İdeali olmak isteneni temsil ederken, üstbenlik olunması gerekeni temsil eder. Benlik İdeali annesel libidoyu içerirken, üstbenlik babasal libidoyu içerir. Üstbenlik Ödip kompleksinin mirasçısı ise Benlik İdeali de birincil narsisizmin mirasçısıdır.
Annie Reich ise, birincil idealizasyonların Benlik İdealini oluşturduklarını, idealize edilen ebeveynle özdeşleşerek çocuksu tümgüçlülüğe yeniden kavuşabilmenin hedeflendiğini belirtir. Benlik İdeali birincil narsisizmin mirasçısıdır ve tümgüçlülüğe yeniden kavuşma, çabasıdır. Özneyi ensestsel füzyona iter. Üstbenlik kastrasyon kompleksi sonucunda ortaya çıkar ve çocuğu anneden ensest engeli ile ayırmayı hedefler. Benlik İdeali ilk gelişim aşamasını Üstbenlik oluşumu ise son aşamayı gösterir. Ergenler ideallerinde olan ve üstbenlikle en çok çatışan Üstün insan idealini yaşar. Üstün insan tümgüçlülüğe ve tüm yasalardan üstünlüğe sahiptir ve bu özellikleri ile Üstbenliğin özelliklerine taban tabana zıtlık gösterir. Birçok yazara göre Benlik İdeali Oedipus’tan sonra da gelişmeye devam eder ve normalde BENLİK İdeali ve Üstbenlik ergenliğin sonunda kaynaşırlar.
UTANÇ VE SUÇLULUĞUN ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ EVRİMİ
Ergenlik hızlı değişim ve yeniden yapılanma dönemidir. Kendisi değişen ve yeniden yapılanan üstbenlik hem bu sapmaların ve çelişkilerin etkisindedir, hem de bu sapma ve çelişkilerden, özetle gelişimin düzeninden ve denetiminden sorumludur. Bu karşılıklı etkileşim adolesan üstbenliğine özgün özellikler kazandırır. Dağınıklık, zıt özelliklerin biraradalığı, hoşgörü, acımasızlık ve ödüllendirmenin yan yanalığı yumuşama ve değişime açıklık, baş edilemeyen sorunlara geçici bir süre aldırmazlık, bu özelliklerin başlıcalarıdır. Üstbenliğin gelişim süreçlerini , şiddetlenen dürtülerin, hızlı değişim süreçlerinden soyutlamak olanaksızdır. Süregiden ayrımlaşma- bireyselleşme süreçleri yeniden etkinleşen pregenital ve genital sorunlar, şiddetlenen dürtüler, motor etkinliğin artması, üstbenliğin değişimine, yeniden yapılanmasına damgalarını vuran ruhsal etmenlerin başlıcalarıdır. Bunlara çocuklukta içselleştirilen rollerin, değerlerin, yasakların yeniden irdelenmesi, beğenilmeyenlerin atılması, yani toplumsal değerlerin, yeni rollerin kazanılması işlemleri katılır. Üstbenliğin gözetleme, denetleme, yönlendirme işlevleri, dönemde güncelleşen bu irdelemede önemli roller oynar. Böylece çocuk üstbenliği sorgulanır, değişime uğrar, çocukluktaki gamsızlığın yerini sorumluluk ve görev bilinci almaya başlar(Celal Odağ).
Celal odağ, Ergenlik dönemi üstbenliğinin dikkat edilmesi gerekli 4 farklı özelliği olduğunu vurgulamıştır.
1) Çocuk ve ergen üstbenliklerinin kendi aralarında bütünleşmemiş yan yanalığı da vardır. O nedenledir ki üstbenliğin , örgütlenmesi, dizgelemesi bütünleşmesi tamamlanıncaya dek ergenlerin geçici bir süre yalan söylemelerini, tramvayda bilet almadan girme yatkınlıklarını, çalma eğilimlerini değişim ve yeniden yapılanma süreçlerini derinde yaşayan dağınık bir üstbenliğe dayandırmak yanlış sayılmamalıdır.
2) Üzüntü ve yaslanmanın çoğulnedenliliği, Üstbenliğin denetleme/düzenleme/yönlendirme işlevleri: Bu çoğul nedenlilik ve eşzamanlılık ruhsal süreçlerin sıralama ve düzenini engelliyor. Örneğin ayrımlaşma, ikili ilişkilerden üçlü ilişkilere geçişe, cinsel kimlik arayışları genel kimlik arayışlarına öncelik tanımıyor. Adölesanlarda aşılması gerekli sorunlar sıra tanıyacak konumda değiller, içsel gerginlik, şiddetlenen dürtülerin baskısı, acele çözüm arayışları, buna olanak vermiyor. Değişim ve yeniden yapılanma üstbenliğin işlevlerini engellemez yani üstbenlik kendi içinde değişir ve yeniden yapılanırken işlevleri sürer.
3) Üstbenliğin yumuşaması, değişime açıklığı, acımasız introjektlerin aşağılayan sesi: Burada üstbenlik kötüleyici, aşağılayıcı, eleştirici olacağı yasaklara izin verebilmektedir.
4) İkili /üçlü ilişkilerin, geriletici/ilerletici eğilimlerin yan yanalığı, dağınık/değişime açık üstbenlik ile katı/kalıplaşmış üstbenliğin beraberliği, ergen üstbenliğinin bir uyumu olarak aldırmazlık: Bu evrede progressif ve regressif eğilimler aynı şiddette etkinleşiyor, aynı şiddette birbirleriyle buluşuyor ve gelişim süreçlerini etkiliyorlar.
Psikanalizde utançtan ilk kez söz edilmesi ergenlik çağında olmuştur. S. Freud çok erken dönemlerde yaşamın bu dönemi ile utanç duygusu arasında bir ilişki kurmuştur. Çocukluk döneminin utancı ergenlikte cinselliğin canlanması ile travmatik bir anlam kazanarak fobinin nedeni olmuştur. Psikanaliz utancı Benlik İdealine ve onun narsisizm üzerine olan etkisine bağlar. Oysa suçluluk duygusu nesneye, Üstbenliğe üçüncünün tanınması ile oluşan yasakların içselleştirilmesine bağlıdır. Andre’ Green utanma ve suçluluk duygusunun farklılığının üzerinde durur. Utanmada bireyin sorumluluğu yokken, suçlulukta bireyin istencine bağlı olarak bir yasanın çiğnenmesi söz konusudur. Utanma kişinin kendisiyle olan ilişkisinde yani narsisistik düzlemde ortaya çıkar. Utançta ötekinin bakışı ve bu bakışın ışığında bir eylemin yada düşüncenin değil varoluşun bizzat kendisinin eksikliği, yanlışlığı söz konusudur. Utanç böylece değerliliğin yanı sıra kimlik duygusuna da gönderme yapar.
Ergenlik süreci boyunca Üstbenlik ve Benlik İdeallerinin yeniden değerlendirilmeleri Kendiliği anlamama, öfke, ümitsizlik, reddedilen regresif arzuların ve narsisizmin yeniden ortaya çıkışına neden olur. Utancın kendi kendine itiraf edilmesi tersine çevrilerek kendinden memnuniyete ve yüce kendilik duygusuna dönüşür.
Günümüz ergenlerinin bireyselleşme olarak yaşadıkları sonuçta grup normlarına bağımlılığın artmasını doğurmaktadır. Aslında suçluluk ve ahlak duygusunun azaldığı söylenirken utanç duygusunun paralel olarak arttığı göz ardı edilmemelidir. Belki de bilinçli utanç duygusu bilinçdışı suçluluk duygusunun yerine geçmektedir. Ergenlikte Benlik İdeali ile özdeşleşme gerek narsisizme yaptıkları gönderme, gerek kimliğin oluşumunda yaşıtlardan oluşan gruba yapılan özdeşleşmelerin önemi açısından ele alınmalıdır. Peter Blos ergenliği ikinci ayrılma-bireyleşme süreci olarak görür. Üstbenliğin Ödip kompleksinin mirasçışı olmasına karşın Benlik İdealini ergenlik sürecinin mirasçısı olarak tanımlar. Blos’a göre Benlik-İdealinin kökleri elbette birincil narsisizme dayanır, ancak çocuklukta söz konusu olan Benlik İdealinden çok Kendilik İDEALİDİR. Çocuksu Kendilik İdeali, çocuksu tümgüçlülükten ve özellikle her türlü uzlaşmaya olanak tanıyan biseksüel pozisyondan gücünü alır. Oysa ergenlik gelişimi bu dengeyi bozar ve özellikle biseksüalitenin olanaksızlığı ile çocuksu tümgüçlülük düşleri son bulur. Benlik İdealinin işlevi, cinsel kimliğin oluşumuna katkıda bulunmak ve bu kimliğin sağlamlığını sağlamaktır. Peter Blos üstün insan, mükemmel toplum peşinde koşan bazı ergenlerin bu inançlarının arkasında mükemmel anne babalar inancının yattığını düşünmektedir . Üstbenlik yasakların alanı ise , Benlik İdeali özlemlerin alanıdır.
Laufer’e göre Benlik İdeali, Üstbenliğin bir parçasıdır. Benliğin narsisitik dengesini korumak için gereksinimi olan imgeleri ve özellikleri içerir. Oysa ergenlikte çocukluğun narsisistik dayanakları ve doyumları özellikle de anne babayla ilgili olanlar elden geçirilecektir. Laufer’in üzerinde durduğu en önemli nokta, ergenlikte Benlik İdealinin narsisistik dayanaklarının ve doyumlarının dışarıdan, yaşıtlardan oluşan gruptan oluşturulmaya çalışılmasıdır.
Melanie Klein, ergenlikte çoğu çocuğun anne babalarından uzaklaşmaya güçlü bir eğilim gösterdiğini, bunun sebebi olarak, çoğunlukla anne babasıyla ilgili cinsel arzuların ve çatışmaların bir kez daha güç kazanması üzerinde durur. Gençler anne babalarına karşı çok saldırgan ve kaba olma eğilimindedirler. Hizmetçiler, zayıf bir öğretmen veya sevilmeyen okul arkadaşları gibi bu saldırganlığa teslim olan diğer insanlar da bu duygulara maruz kalır. Ancak, öfke böylesine güçlendiğinde içeride ve dışarıda iyiliği ve sevgiyi koruma gereksinimi her şeyden ivedi hale gelir. Bu yüzden, saldırgan genç örnek alacağı ve idealleştirebileceği insanlara yönelir. Hayranlık duyulan öğretmenler bu amaca hizmet edebilir. İçteki güven duygusu onlara duyulan sevgi , hayranlık ve güvenden türer. Çünkü başka sebeplerin yanı sıra bu hisler, bilinçdışında iyi anne babanın varlığını ve onlarla kurulmuş sevgi ilişkisini onaylar görünmektedir. Böylelikle hayatın bu döneminde çok güçlenen büyük nefret, kaygı ve suçluluk duyguları çürütülür.
Ergenlikte, çocuğun önceki arkadaşlıklarının doğası değişir. Hayatın bu dönemine özgü güçlü itki ve duygular gençlerin , sıklıkla aynı cinsiyetten olanlar arasında, çok sıkı arkadaşlıklar kurmalarını sağlar. Bu ilişkilerin temelinde bilinçdışı eşcinsellik eğilimleri ve duyguları yatar. Ve sıklıkla fiili eşcinsel davranışlara neden olurlar. Bu ilişkiler kısmen, çeşitli içsel ve dışsal sebeplerden ötürü bu dönemde genellikle idaresi güç olan, karşı cinsiyete yönelik dürtüden kaçıştır. Bu dönemdeki erkek ve kızlarda, karşı cinsiyete yönelik itkiler öylesine tehlike dolu olarak algılanır ki aynı cinsiyete yönelik dürtüler şiddetlenme eğilimi gösterir. Daha önce değindiğim gibi bu arkadaşlıklara katılan sevgi, beğeni ve yüceltme de nefrete karşı bir güvencedir. Böyle çeşitli sebepler yüzünden gençler bu tip ilişkilere daha çok kenetlenirler. Gelişimin bu döneminde, bilinçte veya bilinçdışındaki artan eşcinsellik eğilimi aynı cinsiyetten öğretmenlerin yüceltilmesinde de önemli rol oynar. Bildiğimiz gibi ergenlikteki arkadaşlıklar çoğu zaman dengesizdir. Bunun bir sebebi arkadaşlık ilişkisine giren ve onu bozan cinsel duyguların gücüdür. Ergen, halen çocukluğun güçlü duygusal bağlarından kurtulamamıştır. Ve hala –sandığından daha fazla- onlardan etkilenmektedir.
Hem S. Freud hem de M. Klein çocuğun daha sonra suçluluk duygusuna neden olacak saldırgan ve erotik dürtüleri ancak bir nesnenin varlığında, ortaya çıkacaktır. Her iki yazar da nesnenin zaten var olduğunu öngörür. Oysa Winnicott, erken duygusal yoksunluk tanımını yapar. Nesnenin olmadığı yoksunluk durumlarında ona saldırı da söz konusu olamayacak, dolayısıyla bilinçdışı suçluluk duygusu gelişmeyecektir. Erken Duygusal yoksunluk nedeniyle suçluluk duygusu ve Üstbenlik gelişmeyecektir. Yani zayıf bir duygusal ve fizik çevre kendini suçlu hissedebilme kapasitelerinin ve ahlaki bilincin oluşumuna olanak tanımaz.
CİNSEL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ
Kimlik yapılanması, birincil nesnelerden ayrımlaşmaya , preödipal ödipal bağların çözülmesine, cinsel kimliğin yapılanmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Aynı koşullar cinsel kimliğin gelişimi için de geçerlidir. Ergenlikte çocuksu cinselliğin olgun ve normal halini alması beklenir. Çocuklukta, birbirinden ayrı dürtüler olarak ve değişik erojen bölgelere yayılmış olan cinsel etkinlik, yalnızca yerel doyumu amaçlar. Oysa ergenlikte bu kısmi dürtüler bir araya toplanırlar ve tüm erojen bölgeler, genital bölgenin önceliğine boyun eğerler.
Bir cinse ait olmayı seçmek aslında eksik olduğunu, tamamlanmak için ötekine gereksinimi olduğunu kabul etmek demektir. Bu kabul, kastrasyon kompleksi sayesinde oluşur. Kastrasyon kaygısı gizil dönemi başlatacak ve üst benliğin oluşumunu hızlandıracaktır. Ödip kompleksi gibi kastrasyon kompleksi de toplumsal bir varlık olarak insan olmanın, yani özne olmanın koşuludur. Biri yasağa, öteki eksiğe gönderme yapar.
Marcelli ve Braconnier’ye göre cinsel nesne seçiminin başarılabilmesi üç önemli güçlüğün çözümüne bağlıdır. 1. Anne baba nesnelerinden uzaklaşmak. Ergenlikte nesne yatırımı, kaybedilen ödipal nesnenin yeniden bulunması umuduyla yapılır. Gizil dönemden çıkan ergen ödipal sorunsalına geri döndüğünde fark eder ki, anne artık kadındır, baba da erkek.
- Güçlük, otoerotizmden heteroseksüaliteye doğru olması gereken geçişte yaşanmaktadır. Freud ‘Cinsellik Üzerine Üç Deneme’sinde otoerotizmin çocuksu bir cinsel eylem biçimi olduğunu , kısmi bir dürtünün bir organın işleyişine veya bir erojen bölgeye bağlı olarak yerel olarak doyurulduğuna dikkati çekmiştir.
- Güçlük, biseksüalitenin çözümlenmesidir. Çocuklukta cinselliği belirleyen yalnızca penisin olmasıyken ergenlikte beden birçok ikincil cinsiyet özelliği kazanarak bir cinse ait olmanın seçimini yapar. Erinlik belirtilerinin ortaya çıkması ile çocuksu tümgüçlülüğün bir uzantısı olan cinsiyet değiştirme düşlemi terk edilmek zorundadır.
Birçok ruh çözümcüsü cinsel gelişimin aseksüel, biseksüel, heteroseksüel bir sıra izlediği inancındadır. Bunlara göre cinsel gelişimin tamamlanması, yani heteroseksüel ilişkilerin kurulması aseksüel, biseksüel evrelerden geçerek bu evrelerdeki sorunlar aşılarak sağlanmaktadır. Freud’a göre biseksüalite, ergenlik evresinde aşılması gerekli bir sorundur. Ona göre biseksüel sorunlar aşılmadan cinsel sorunların işlenmesi olanaksızdır. Bu olanaksızlığa cinsel kimliğin gelişmesini de katmak gerekir
Preadölesanlarda biseksüalitenin varlığı her zaman, her yerde birçok literatürde onanmaktadır. Kestenberg (1967) preadölesanların regresif biçimde abartılmış biseksüalitesinin heteroseksüel oryantasyona geçişte ortaya çıkan bir durum olduğunu vurgulamaktadır.
Erken Ergenlik boyunca bir kızın genellikle annesine olan ilgisi babasına ve diğer erkeklere yönlendirilir. Bu dönem kızın kadınlar ve erkekler için göreceli önemiyle ilişkili olarak, biseksüel duraklama ve kararsızlık ile karakterizedir (Chodorow 1978). Kız babasını daha fazla sevdiği için suçluluk duyabilir ve böylece aile içindeki çatışmalarını sürdürebilir. En iyi kız arkadaşına ya da aile dışındaki bir erkeğe bağlanma geliştirebilir. Bir çok kız için pubertenin daha geç döneminde ödipal çatışma heteroseksüalitenin lehinde çözümlenmeye eğilimlidir. Ergen bir kız sadece babasına yönelmek zorunda kalmaz; Aynı zamanda diğer erkeklere de bağlanabilir. Bu ona babasına olan ödipal bağlanmasından uzaklaşma olanaklarını da sağlar.
Freud erkeklerin diğer erkeklere olan ilgisinin ve kastrasyon anksiyetesinin biseksüaliteden kaynaklandığını belirtmiştir, benzer şekilde kadınlarda görülen ‘penise imrenme’nin de biseksüaliteden kaynaklandığı görüşündedir.
Celal Odağ ise ergenlerdeki biseksüel eğilimler konusunda terapistleri uyararak bu eğilimleri , bir bütün olarak ele almalarını, bunların eril ve dişil karşıt kaynakları üzerinde durmalarını, doğrudan homoseksüaliteye bağlamamaları gerektiğini vurgular. Sıkça yapılan bu hataların, tanı yanlışlıklarına neden olduğunu ve var olan kaygıları şiddetlendirdiğini belirtir. Ergenlerde cinsel eğilimlerin, sevgi gibi sıcaklık gibi yakınlık kurma gibi başka gereksinimlerin de yerine geçtiğinin yeterince hesaplanmaması nın da yanlışlara yol açtığını, Ergenlik döneminde sıcaklık/sevgi/yakınlık gereksinimlerinin dönemde şiddetlenen ve döneme damgasını vuran cinsel isteklerle örtüştüğünü, bu gereksinimlerin cinsel isteklerle çok karıştırıldığını vurgular.
Ruh sağaltımında kadın ile kadın arasındaki erotik eğilimlerin, hatta deneyimlerin daha çok olduğu, geçici bir süre sonra kendiliğinden gerilerde kaldıkları gözlenmektedir. Sanki erkeklerdeki homoseksüel eğilimler daha korkutucu ve daha şiddetli suçluluk duygularıyla bağlantılıdır ve buradaki etik değerler ve yasaklar daha şiddetli ve daha yoğun savunmaları gerektirmektedir. Bu onların homoseksüel eğilimlerini daha çok bastırmalarına neden olur. Bu nedenle eril ergenlerin homoseksüel deneyimleri, dişil olanlardan daha az gibidir (Celal Odağ)
Bir öğenin aşırılaşması diğerlerini gölgeleyebilir. Bu karmaşa, dürtülerin şiddeti, sorunların çokluğu, benliğin göreceli güçsüzlüğü oranında artar. Bu güçlük, gençlerde cinsel dürtülerin aşırı şiddetlenmesi, baskın konuma gelmeleri ve tüm duygu ve gereksinimleri etkilemesi, onları gölgelemesiyle bir süre çözülemeyecek boyutlar kazanır. Bu dönemde ergenler bunu’ duygularım karışık, düşüncelerim karışık, içim karmakarışık’diye dile getirirler. Böylece duygular, dürtüler ve istekler daha çok birbirlerine yakınlaşır; sevgi, bakım ve yakınlık istekleriyle cinsel gereksinimler birbirine karışır, hatta birbirlerinin yerine geçebilir. Öte yandan bu öğelerin tümü aşırılaşmış cinsel dürtülerin örtüsü altında ve onların etkisindedir. Bu nedenle ergen yakınlık isterken ‘cinsellik arıyor’ görüntüsü verebilir. Sevgi istekleri cinsel bir davranışla dile gelebilir yada cinsel istekleri motor bir etkinlikle dışavurabilir . Sevgi, cinsel istekler ve eylem birbirlerinin çok yakınında birbirleriyle iç içe, birbirleriyle ayrışmamışlardır(Celal Odağ).
Melanie Klein’ na göre küçük kız gelişimi ilerledikçe annesinden çok babasını arzular, bu duygular anneye yönelik rekabet, saldırganlık ve nefret hisleriyle birlikte süregider. Aynı zamanda annesiyle ilgili cinsel düşlemleri ve arzuları küçük kızın zihnindeki etkinliğini sürdürür. Bazı durumlarda bu düşlemler babaya yönelmiş olanlardan bile daha güçlü gelişebilirler. Bu duygu karışıklığı daha sonra erkek ve kız kardeşleriyle ilişkilerine taşınır. Anne ve kız kardeşlere yönelik arzu ve düşlemler, ileride hem doğrudan eşcinsel ilişkilerin temelini hem de kadınlar arasındaki arkadaşlık ve sevgide kendini dolaylı bir biçimde gösteren eşcinsel duyguların temelini oluşturur. Olayların normal seyrinde bu eşcinsel arzular geriye çekilir, yönü değiştirilir ve yüceltilir; karşı cinsiyete duyulan ilgi baskınlaşır.
Annesine karşı genital arzular duymaya ve rakip olarak babasından nefret etmeye başlayan erkek çocukta da kız çocuğunkine benzer bir gelişim vardır. Babaya karşı genital arzular gelişir ve bu erkek eşcinselliğinin kaynağıdır. Bu durumlar birçok çatışmaya sebep olur. Küçük kız annesinden nefret ettiği halde onu sevmektedir; erkek çocuk da babasını severken, kendi saldırgan itkilerinden doğan tehlikeden onu korumak ister. Üstelik, bütün cinsel arzuların esas nesnesi -kız için baba, oğlan için anne- arzulananları karşılamadığından, nefret ve intikam da uyandıracaktır.
FREUD(1908) biseksüalitenin ruh çözümlemesinde kanıtlanmış kalıtımsal bir eğilim olduğu görüşündedir. Birbirlerinin karşıtı eril ve dişil cinsel eğilimlerden birinin benliğe uyumlu diğerinin yabancı olduğunu vurgular. Bu karşıtlılık bir yandan çatışmaya neden olur başka bir yanıyla bastırma düzeneğini etkinleştirir. Alt bilinç bu nedenle görünenin karşıtı cinsle ilgili eğilimlerle doludur, yani erkeklerde bastırılan dişil eğilimler erkeğin altbilincinde, erkeksi davranışlar (aktif)davranışlar görüngüsel alandadır. Kadınlar da ise eril eğilimler altbilinçte, dişil davranışlar daha öndedirler ve algılanırlar. Ödipus konumunun sonucunu yani baba ya da anneyle özdeşimi genelde biseksüel eğilimlerden birinin şiddeti belirler.